
A
Abdomen: Karın, böceklerde vücudun son bölümü.
Absorbsiyon: Enerji ya da diğer bir maddeyi emebilme, soğurma.
Abiyogenez: Canlıların cansız maddelerden meydana geldiğini savunan görüş.
Absorbsiyon: Bir maddenin enerjiyi veya diğer bir maddeyi emebilme, soğurma yeteneğidir.
Abortus: Yavru düşürme, düşük.
Absans: Kısa süreli şuur kaybı.
Abse: Çevre dokulardan kese tarzında doku ile sınırlı içerisi cerahat ile dolu oluşum.
Acoelomata: Sölom boşluğuna sahip olmayan canlılar. Endoderm ve ektoderm arası tamamen mezoderm ile doludur.
Açık dolaşım: Kanın damarlardan dokular arasındaki özel boşluklara yayılıp, madde alışverişi olduktan sonra toplayıcı damarlarla kalbe dönmesine denir.
Adaptasyon: Canlının yaşama ve üreme şansını artıran çevreye uyumunu sağlayan ve kalıtsal olan özellikleri.
Adenin: Nükleik asitlerin yapılarında bulunan azotlu bir pürin bazıdır.
Adenovirüsler: Çift zincirli DNA molekülüne sahip virüslere denir. Boyutları 70–80 nm olup hayvanlarda bazı tümörlere neden olur.
Adenozin trifosfat (ATP): Canlıların doğrudan kullandığı hücresel enerji molekülü, biyolojik enerji.
ADH: Metabolik faaliyetler sonucunda oluşan alkolleri, keton ve aldehit gruplarına çeviren enzimlerden birisi.
Adrenalin: Böbrek üstü bezinden salgılanan hormon.
Aerobik solunum: Hücrede yalnız moleküler oksijenin kullanıldığı bir solunum şeklidir.
Aerob organizma: Ancak oksijen varlığında yaşayabilen organizmalara denir.
Afazi: Beyindeki ilgili alanların tahribi sonucu, konuşma veya konuşulanı anlama yeteneğinin kaybı. Disfazi, aynı durumun daha hafif bir formudur.
Afoni: Ses kaybı. Kısmi veya tam olabilir.
Afrodizyak: Cinsi arzuyu artırıcı maddeler, ilaçlara verilen isim.
Aglütinasyon: Kan hücrelerinin kümeleşerek pıhtılaşması.
Agorafobi: Geniş, açık bir sahada yalnız kalınca hissedilen, kontrol edilemeyen bir korkudur.
Ajitasyon: Kişinin etrafa saldırganlığı, aşırı aktivitesi ile karakterize durum.
Ajite: Rahatsız, huzursuz, taşkınlık yapan.
Akne: Yüz, omuzlar, sırt ve göğüsteki yağ bezleriyle ilgili kronik bir deri hastalığıdır.
Akomodasyon: Gözün optik sisteminin çeşitli uzaklıklara uyum yaparak net görmenin sağlanması.
Akondroplazi: Tedavisi olmayan, sebebi bilinmeyen kalıtsal bir cücelik tipidir.
Akromegali: Beyin tabanında bulunan hipofiz bezinin ön bölümünün aşırı çalışmasına bağlı bir durumdur.
Akustik sinir: İşitme siniri.
Akson: Sinir hücrelerinin uzun uzantısı.
Aktif taşıma: Yarı geçirgen bir zarda maddelerin az yoğun ortamdan çok yoğun ortama enerji harcayarak geçmesi olayıdır.
Aktin: Kaslarda kasılmayı sağlayan protein yapıdaki ince iplikler.
Alel: Bir karakter üzerinde aynı yada farklı yönde etkili olan iki veya daha fazla genden her biri.
Alg: Sulu ortamda yaşayan yosun.
Allantoyis kesesi: Yumurta içindeki metabolik artıkların depolandığı embriyonik kese.
Alveol: Akciğerlerde genişlemiş küçük kesecik.
Amilaz: Nişastayı parçalayarak şekere çeviren enzim. Tükürükte bulunan haline "pityalin" adı da verilmektedir.
Amitotik bölünme: Hücrenin boğumlanarak ikiye bölünmesi, amitoz bölünme.
Amino asit: Proteinlerin yapı taşıdır. Bir amino asit, amino grubu (NH2) ile bir karboksil grubu (COOH) taşıyan bileşiklerdir. Çok sayıda amino asit birleşerek proteinleri oluşturur.
Amonyak (NH3): Protein metabolizması sonucu oluşan azot ve hidrojen bileşimi olan keskin kokulu bileşik.
Amoeboid hücreler: Belirgin bir şekilde olmayan ve başka hücrelere farklılaşma potansiyeline sahip olan hücreler.
Ambliyopi: Gözde belirli bir bozukluk olmaksızın oluşan görme tembelliği.
Amnezi: Hafızanın kısmen veya tamamen kaybolması.
Analjezik: Ağrı kesici.
Anemik: Kan değerleri düşük olan, yani kan sayımında eritrosit sayıları ve hemoglobin miktarı düşük olan kişi.
Anerji: Özel bir antijene cevap verilmemesi hali.
Anksiete: İç sıkıntısı, iç daralması.
Anoreksi: Özellikle genç kadınlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyumak, buna rağmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bir bozukluktur.
Anosmi: Koku alamama.
Ansefalit: Beyin iltihabı.
Antienflamatuar: İltihabi reaksiyonu önleyen madde, ilaç.
Antiseptik: Mikrop öldürücü.
Antispazmodik: Spazm çözücü, daha çok iç organlardaki düz kasların kasılmalarını çözen ilaç grubuna verilen isim.
Antistatik: Statik elektrik birikimini önleyen madde.
Antitoksik: Toksin giderici.
Antitüssif: Öksürük giderici.
Antiviral: Virüslara etkili, virusların zararlı etkilerini önleyen.
Anüler: Halka şeklinde.
Anüri: İdrar çıkaramama.
Anüs: Makat, sindirim kanalının bitiş kısmı.
Anaerobik solunum: Hücrede moleküler oksijenin kullanılmadığı bir solunum şeklidir.
Analog: Kökenlerinin benzer olmasına gerek olmaksızın, aynı görevi gören organlar. Örneğin, midyedeki ve balıklardaki solungaçlar.
Anatrop: Tohum taslağını plesentaya bağlayan sap olan funikulusa göre 180 derece dönmüş, ters tohum taslağı.
Anfetamin: Merkezi sinir sisteminde güçlü bir uyarıcı etkisin olan uyuşturucu madde.
Anizogami: Farklı şekil, büyüklük ve yapıdaki gametlerin birleşimiyle yapılan eşeyli üreme şekli.
Antiasit: Asit giderici.
Antidiüretik hormon: Böbreklerden suyun geri emilmesini sağlayan ve hipofizin arka lobundan salgılanan hormon.
Antijen: Canlı vücuduna dışarıdan giren ve antikor oluşmasını sağlayan yabancı madde.
Antikodon: tRNA’daki üçlü baz dizilişi.
Antikor: Vücuda giren yabancı maddeleri yok etmek için vücudun ürettiği savunma maddesi.
Anteridyum: Çiçeksiz bitkilerde ve mantarlarda erkek gametleri oluşturan kısa, silindirik yapıdaki kese.
Antikoagülan: Kanın pıhtılaşmasını önleyen madde.
Antropojen: Doğal bitki örtüsünün insanların çeşitli etkinlikleri sonunda özelliklerini yitirmesiyle ortaya çıkan yeni bitki örtüsü.
Aorta: Kalpten çıkan, vücudun en büyük damarı.
Aortik anevrizma: Aort damarının her hangi bir bölümünde görülen genişleme.
Apati: Çevre ile anormal derecede ilgisizlik, duygusuzluk, kayıtsızlık.
Apeks: Uç, tepe, zirve.
Apirojen: Ateş yükselmesine neden olan herhangi bir madde taşımayan.
Apne: Solunumun geçici bir zaman içinde durması.
Apopleksi: Felç, inme.
Apandis: İnce bağırsak ile kalın bağırsağın birleştiği yerde parmak şeklinde bir çıkıntı.
Apandisit: Kör barsak (apendiks) iltihabı.
Apoenzim: Enzimin koenzim olmadan etkinlik gösteremeyen protein kısmıdır.
Arboretum: Doğru biçimde etiketlenmiş odunsu ve otsu bitkilerin teşhisi ve bilimsel araştırmalar amacıyla bir araya getirilip yetiştirildiği ortamlar.
Arillus: Döllenme sonrasında, bazı tohumların üzerinde oluşan ek örtü.
Arkegonyum: Genellikle şişe biçiminde, bir sıra verimsiz hücre tabakasıyla çevrilmiş boyun, karın kanal hücreleriyle yumurta hücresinden meydana gelmiş üreme organı.
Arkenteron: Embriyodaki ilkin bağırsak tüpü.
Arkeosit: Süngerlerde, besin depolayan amoeboid hücrelere verilen ad.
Araknoid: Beynin üzerinin örten ince zar.
Asetabulum: Uyluk kemiğinin başının, kalça kemiği ile eklem yaptığı çukurluk.
Asetilsalisilik asit: Yaygın olarak kullanılan ve bilinen aspirinin kimyasal adı.
Asidoz: Organizmanın asit baz dengesinde asit istikametinde bozulma sonucu ortaya çıkan entoksikasyon tablosu.
Asimetri: Herhangi bir simetri tipine sahip olmama durumu.
Aşil tendonu: Baldır arka kısmındaki kas grubunun, topuk kemiğine birleşmesini ve ayağın aşağı yukarı hareketini sağlayan yapı (kiriş).
Atropin: Belladonna adlı bitkiden elde edilen bir alkaloiddir.
Atmosfer basıncı: Atmosferin yer yüzünde bulunan her cisim üzerine yaptığı basınç. Deniz seviyesinde, 760 mm’lik civa sütununun 1 cm² alana yaptığı basınç "1 atmosfer" basıncıdır.
Atriyum: Kalbin önde bulunan iki odası (kulakçık).